“kapıyı çalan kimdir/ aç bagım gelen kimdir/ yaram derine düştü/ belki gelen hekimdir” olasılığı vardır -ki rakıdır, sazdır, yaz(ı)dır. velev ki hikâyesiyle beni etkileyen bir urfa türküsüdür. ki ben türkünün hikâyesinden bahsetmeyeceğim her zamanki gibi türkü(yü) dinlerken hissettiklerimden bahsedeceğim.
“kabuklarına kadar yürümek” ve hissettiklerimi söylemekten hoşlandığımı fark ettiren, gündüzün ve gecenin her ikisinden farklı beslendiğimi hissettiren türküdür bu türkü.
gündüz tüm acıları görmemizi sağlayıp iyileşmemizi. gece ise acılara ç(ağrıdır). hayatın oburlarını, kederini ve zulmünü görmek ve de iç çekmek için. bu puslu dokunulmaz ağrıların sorgulanmasını yanlış bulmuyorum.
ahmet telli’nin de dediği gibi:
“ama acılara alışılmaz
bir şeyler var değişecek
bir şeyler var
değiştirmemiz gereken
önce acılardan başlanacak”
vedâ divânı, s.486
-ki ahmet telli bahsetmişsem son olarak bir şiir de bir türkü olmuş önceden ama çok önceden “sıyrılıp gelen” rüzgârın kalabalık olduğu yerde veya herhangi taze ot kokusunun güçlü olduğu bir yerde ruhumuzun tedavi edilmesine katkı sağlayan şiir önce ahmet telli’den grup yorum’a grup yorum’dan bizlere sıyrılmış. iyi ki de sıyrılmış.
yazıyıda samiye rastgeldi’den “kapıyı çalan kimdir” dinlerken ahmet telli şiiriyle bitirelim,
“sen türkülerini söyle
ve gülümse küçüğüm
çünkü sesinin
ırmağıyla yeşerecek
hasretin bozkırları”
bekle beni, III, s.489
kapıyı çalan kimdir? bu haziran da hasretin bozkırlarıdır.