bu yazı her gün mahzun-i dinlerken yazmak istediğim bir yazı ve sonunda mahzun-i için bir şey yazmaya hazır olduğum gecelerden bir gece. bu gece, gece’ler o’ymuş, bugün ölümü değil, yeniden doğuş noktası sağlayan ozanlardan mahzun-i. tıpkı adı gibi.
mahzuni şerif her ne kadar protest türkü söylediğini söylesem/söylesek de içine girilip âşkını görmemiz gereken ozanlardan. belki suna’sını, belki de fatıma’sını. ben fatıma’dan yanayım. şöyle ki: “gül yüzlü cânanım” garip bir yerde ve zam’ândayım. çünkü sürekli ruhsal olarak mahzunidir ruh hâlim. yıllardır kesintisiz “bir değil yarem” , “hâlim yaman böyle” , “diye diye” , “gözlerin”, “divâne etti(n) aklımı” mahzun bir şekilde dinleyen biriyim.
evet, çok fazla mahzuni türküleri önerisi var olduğunu biliyor, bu yüzden; hangi nakaratıyla doldurmam gerektiğini belirlemeye çalışamıyorum. hepsi içimi besliyor çünkü. “gam yeme gönül” “zâlimin zülmü varsa” diyerek yaşama umutlar inşa etmemi sağlıyor. dügâh hâlimi anlamanız için mahzun-i dinlemenizi, onun acılarını, hayata bakış açısını hissetmenizi, acılarına bile nasıl sahip olduğuna dikkat etmenizi isterim.
ve mahzuni en düşük enerjimizde elimizin altındaki başka başka umutlu türkülere ve kişilere erişmemizi de sağlıyor. “ahmet kaya’ya”, bir “metin”, biraz da “şikayetim vardır aşık veysel’e” türküsü ve de “iki saz iki söz” muhlis akarsu ile olan albümü. daha ne söyleyeyim? hepinize içten söylüyorum: “dünya’da mahzuni’ler, bir ölür bin doğarlar” sizi kavrayan emperyalizm aidiyettinden ayrılıp hâlâ mahzuni’yi dinlemiyorsanız “mahzuni tozar kül olur” o da ayıbınız olur.
bugün: on yedi/mayıs. yarın ve yarınlarımızda saygıyla...