derken,
suavi aydın, “umran yolu’na giriş yapmış, tâ ki “bazı istasyonlar vardır ki, onlar bütün bu tarihin görkemini ve acılarını aynı anda görmemize izin verirler.” (s.98) cümlesine kadar ısınamamıştım. tanıl bora’nın sunuşu ile suavi aydın’ın cümlesiyle kitaba daha çok odaklandım. iyi de oldu.
öyle ya, orhan berent’in de dediği gibi, “şimdi ise kuşlar gibi hür(d)üm ve tek başımay(d)ım.” (s.170) her olayın içinde, içimde ne açtığını anlamaya çalışsam bile. yolculuklar trenle olsun ya da olmasın, yolculukta düşlediğim şeyler, düşündüğüm kişilerin her bir parçası beni güçlendiriyor. yine orhan berent diyor ki, “(işte) burada zamana direnen bir şeyler -hâlâ- mevcut.” (s.174) [...] “ne yapalım her şeyin bitişi olduğu gibi bu tren (siz tren deyin ben hem tren hem de herhangi bir yolculuk) öyküsü de burada sona eriyor anlaşılan.” (s.186) ama tuğrul paşaoğlu’nun dediği gibi, “hep beraber götürürdük bu kavgayı.”
kavgayı götürürdük de yürüdüğüm yerlerde konuşulmadan kalacak, anlaşılacak şeylerin dalgalarını kim hissedebilir ki yolculuklardan başka. faruk duman’ın dediği gibi, “tren, yalnızca yolcuları taşımaz kuşkusuz; irili ufaklı ‘belirtiler’ de trenle taşı(nır).” (s.217) [...] “yol, bu nedenle herkes için bir kültürel bir olgudur.” (s.222)
neyse, şimdi “kültür” demişken şöyle bir de mehmet atlı’ya uzanalım, açın oradan istediğiniz herhangi bir müziği “kültürünüze yakın olan ya da olmayan”. çünkü mehmet atlı, “tren oldukça müziksel bir hadisedir.” [...] “müzik, hemencecik sizi bulunduğunuz andan ve mekândan alıp başka zamanmekânlara taşı(yabili)r.” (s.246) uzanamadınız di mi hiçbir müziğe? ben de uzanama(z)dım “son vapura yetişmekten hallice hallerimiz (çünkü).” (s.252) diyor.
sağ olsun murat meriç, “tren denince” (s.289) devreye giriyor ve birkaç müzik öneriyor. benim etkilendiğim ise: https://open.spotify.com/track/4oP8iUq3hQx7Li0qVgsu97?si=wVhLdEyqQiWz_G8EHukKFw ve artık “çağ, ‘hızlı tren’ çağı. trenlerin artık şarkılara girememesinin bu kadar sık karşımıza çıkmamasının sebebi belki de bu.” (s.299) diye ekliyor. keşke, keşke, hepimizi trene tıkasalar; küskünlük kalmaz, hâlimiz ahvalimiz ve “kara tren” de -belki- yerine gelir.