gittikçe daha fazla önem verdiğim şeyler ikisi. söylenmesi gereken her şeyin zamanla ortaya çıkıyor olmasına domurlanıyorum. dinleyebildiğim(iz), öğrenebildiğim(iz) ve ânlara geri dönüp gittiğim(iz) her şey de. melih cevdet anday’ın dediği gibi; “çoşkunun olmadığı yerde eylemin doğamayacağını biliyorum ama ya ondan önce ya da ondan sonra düşünsel belirleyici eylemin bulunması gereğini de.” -akan zaman duran zaman s.126
sessizlik, bir müsekkin. sessizlik içinde olduğum zaman, genellikle dinlenmek dışında hiçbir şeye hazır değilim. hissettiğimi ve gördüğümü keşfetmemi kolaylaştırıyor ve tonlarım farklılaşıyor. bu durum, od(aklanmış) bir ruha dönük zamanıdır. en iyi yararımın bu zamanda çıktığına inanıyorum. vüs’at o. bener’in dediği gibi; “kimseyi ne görüyor, ne arıyorum! zaten görülecek, aranacak kimse de yok. zaman da! yazmak (ve okumak) yetiyor şimdilik, yakınmıyorum öyle çok!” (s.155) velâkin sonrası “bununla birlikte düşünüyorum da, insan dayanıklığı gerçekten tuhaf! [...] özlem, sevgi de öyle! dayanışma da! bir bakıma (bu yıl) birlikte çektiğimiz güçlükler, birbirimize ne denli sokulmamız gerektiğini [...] anımsattı, doğruladı!” -cânım tavşancığım, s. 159
sosyal mecralarda paylaştığım şeyler konusunda son derece ihtiyatlı davranmaya çalışıyorum. amacımı ya da kalbimi insanlıktan çıkarmaya ya da azaltmaya çalışan tüm kavramları, ilişkiyi ya da varlığı onaylamayıp reddediyorum. bunu böyle söylemesi ve düşünmesi bile beni rahatsız ediyor da, vüs’at o. bener’in de dediği gibi; “neyse -el(im)de değil- bu fasılda ne kadar susayım dese(m) insan(la) konuşmak ihtiyacını duyuyor(um).” s.181
neyse ki, şimdi geçmişten bir ân(ınsamak) iyi gelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.