“keşif bir yozlaşmanın kurşuni bir bulut gibi göğümüzü kapladığı günlerde; düşüncelerini başkalarını iyi bir geleceğe emanet edebilmek için şekillendiren, bu uğurda daima kendini öteleyen, ne olursa olsun ödün vermeyen tutarlı, örnek alınabilecek insanların yokluğu ağır şekilde hissediliyor.” diye başlıyor önsözünde kitap. füsun akatlı önsüzü kızı zeynep altıok akatlı’ya bırakmış ne de güzel yapmış.
türküler bizim üzerimizde çok fazla güce ve kontrole sahip olmamıza dair esnemeler yaratıyor. toplumumuzdaki sorunlarla ilgili her şeye destektirler de. kapitalist yaşamdan rahatsız olup tekrar rahat düştükleri zaman unutulacağını düşünenlere ait değildir türküler. ama şunu bilsinler: işçi sınıfı hiçbir zaman türküleri unutmaz, unutturmaz da.
türküler asla bir yük de değildir. belki de bu sistemde bilinçaltımızda kabul etmediğimiz bir karanlığı ortaya yansıttığını anlayabiliriz. onları dinleyin ve neler öğreteceklerine hatırlatacaklarına kalbinizi verin.
hatta tarlanızdan bir fidanı başkalarının tarlasına salıverdiğinizi hayal edin en çok da ruhi su dinlerken hayal edin.
ben kendimi hiçbir şey bulamadığım bir aşamada bulunca, zorda kalınca kendimi türkülerde buluyorum. sadece radyo sesi akıyor. ruhi ve sumeyra’nın türkü de dediği gibi, “bir bir yandan bir bir yandan / eğildim bir buse aldım/ bir bir yandan” öyle oluyor, bu ruh hâlimdeyken türkülerden bir bir buse alıyorum. türküler her zaman denge, barış arayışında olup yobazlık ödemini atıyor, atmaya da devam edecektir. çetin altan’ın da dediği gibi, “ruhi’nin sesi insanlık kaldıkça kalacaktır. türkiye’den insanlığa ne kalacaksa, insanın insanı sömürmesine karşı çıkanlardan kalacaktır.” s.91 “türkülerin sesi” de diyebiliriz ve yazı bitmez ama şimdilik yazıyı “mahsus mahal”den bitirebiliriz.
kitabı okumama vesile olan: ahmet nezihî turan var olansınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.